Özellikle çocukların çok sevdiği 4 Yüz grubu ile keyifli bir sohbet...
Öncelikle sizi biraz tanıyalım...Gülnur: Ben Gülnur, 1982 Almanya doğumluyum. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro bölümünden bu yıl mezun oldum. Ondan önce Müjdat Gezen Sanat Merkezi`nde Batı Müziğide ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müzikal bölümde eğitim aldım. Bunun dışında dizi jenerikleri ve radyo jingle`larını seslendirdim, hala da devam ediyorum. Şu anda 4 Yüz`le birlikteyim ve inanılmaz mutluyum.
Didem: Ben Didem, 1986 İstanbul doğumluyum. 8 aylıkken İsveç Stokholm`e yerleştim. 14 sene kadar orada yasadım, müziğe 10 yaşında piano ile başladım. Daha sonra İstanbul`a taşınınca İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı`nda hem fagot hem de müzikal eğitim aldım. Şu anda Yeditepe Üniversitesi İtalyanca Sanat ve Tasarım bölümünde okuyorum.
Onur: Ben Onur, 1983 İstanbul doğumluyum. Yıldız Teknik Üniversitesi Modern Dans Bölümü son sınıf öğrencisiyim. Daha önce İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı`nda Müzikal bölümünde eğitim aldım. 15 yaşımdan beri seslendirme yapıyorum ve hala devam ediyorum.
İlkay: Ben ilkay 1983 İstanbul doğumluyum. Batı müziğinden geçen yıl mezun oldum. Müzik hayatım enstruman çalarak başladı. Yurtiçi ve yurtdışı pek çok konser tecrübem oldu ve birçok isimle çalıştım. En son projem 4 Yüz ve bugüne kadar en mutlu olduğum proje, İnşallah da hep böyle devam eder.
Peki bu grup nasıl bir araya geldi?
Grup, prodüktörlerimizin konservatuar hocalarımıza danışmasıyla ve hocalarımızın da bizim isimlerimizi önermesiyle başladı. Çok beğendik ve bu istediğimiz bir projeydi. 1,5 yıldır da beraber çalışıyoruz. Prodüktörlerimiz Temel Zümrüt ve Süleyman Yüksel.
Peki gruptan önce birbirinizi tanıyor muydunuz?
Bu proje Temel Zümrüt ve Süleyman Yüksel`in oluşturduğu bir projeydi, biz de bu proje için önerilen ve seçilen isimlerdik. Daha önce birbirimizi tanımıyorduk bu projenin oluşmasıyla birbirimizi tanıdık.
Peki bu herhangi bir probleme neden oldu mu?
Bu aramızda bir problem yaratmadı tam tersi daha güçlü bir bağ kurmamızı sağladı. Böylelikle birbirimizi daha iyi tanıma fırsatı bulduk çünkü albüm süresince çok yoğun bir dönem geçirdik ve hiçbir sorunla karsılaşmadık aksine çok daha iyi dost olduk.
4. klip ne zaman gelecek?
Onur: Bizim en büyük avantajımız prodüktörlerimizden Süleymen Yüksel`in klip yönetmeni olması. Şu ana kadar her ay yeni bir klip çekmiş durumdayız. "Salla" klibimiz henüz çok yeni. O yüzden "Salla" klibi biraz daha yayınlandıktan sonra diğer şarkılarımıza da yeni klipler çekmeyi düşünüyoruz.
Gülnur: Sırada bekleyen çok güzel slowlarımız var. Büyük ihtimalle öncelikli olarak slow şarkılarımıza daha sonra hareketli şarkılarımıza klip çekmeyi düşünüyoruz. Yani sürpriz! Her an herşey olabilir
Türkiye`de yeni dönemde uzun soluklu bir grup oluşumu malesef yok. Tüm gruplar birbirlerini taklit edercesine çalışmalar yapıyor...
İlkay: 4 Yüz projesi kuruluşundan bugüne kadar farklılık yaratabilmek ve bazı konularda gerçekten ilk olabilmek için çalışıyor. Çünkü bunlarla ilgili Türkiye`de bazı açıklar var ve bunların artık kapatılması gerektiğini düşünüyoruz. Kliplerimizde özellikle farklı bir animasyon öğesi kullandık bu zamana kadar hiç kullanılmamış Avrupa ve Amerika standartlarında olan animasyonlardı bunlar. Bu da 4 Yüz`ün bir imzası, bir özelliği olsun istedik. Fakat bundan sonra öyle olacak mı bunu bilemiyoruz. Bu klipleri bu şekilde çekmeyi tercih ettik.
Gülnur: "Dandini"ye gelen tepkiler çok güzeldi, bir de masalsı bir içeriği olduğu için yapılabilecek en güzel klibi yaptığını düşünüyoruz Süleyman Yüksel`in. Fakat bundan sonraki kliplerimizde animasyon tekrar olabilir de olmayada bilir de. Tepkiler ne gösterirse o yönde çok daha iyisini yapmaya çalışacağız.
Didem: Şimdiye kadar hiç kötü bir tepki almadık bilakis insanların çok dikkatini çekti. İnsanlar tarafında kliplerin animasyon olması daha çok beğenildi. Bizim de amacımız zaten buydu ve amacımıza ulaştığımız için çok mutluyuz. Sadece "Dandini" klibi YouTube`da 2.5 milyon izleyiciye ulaştı ve hatta dünyada sıralamaya girdi. Bu da bizi çok mutlu etti.
Türkiye`de özellikle müzik sektöründe çekilen klipler hiç yaratıcı değil. Bu, kliplerde de sinemada da aynı. Sinema biraz daha kalıplarını yıkmaya çalışıyor fakat diziler sanki 80lerde çekilen Brezilya dizilerinin Türkçe`leşmiş versiyonlarını gibi. İçinde muhakkak aşk olmalı fakat aşkı da artık o kadar yozlaştırdılar ki aşk derken artık çok basit bir kelimeymiş gibi çıkmaya başladı. Kliplerde de hep birbirleriyle bir benzerlik ya da yurtdışında çekilen kliplerden alıntılar buluyoruz. Bu aslında bu klip sürecini yaratan insanların eksikliği. Bir yerlerden ilham almaya çalışırken taklit ediyorlar, kopya çekiyorlar; yaratıcılık yok. Bu kalıpların dışında, gerçekten dünya normlarında seçkin klipleri yayınlamaya gayret eden MTV gibi kuruluşların yer vereceği bir klip çıkarmışsınız ortaya... Bu sonuca giden süreçte sizin katkınız ne oldu?Onur: Öncelikle 4 Yüz bir projeydi. Gerçekten herşey tasarlanmış. Ne yapılacağı planlanmış bir proje ve herşey adım adım hasaplanmış bir sekilde ilerliyor. Süleyman Yüksel çok önemli bir insan aynı zamanda prodüktörümüz. Ona çok saygı duyuyor ve çok seviyoruz. Çok yaratıcı bir insan. Dandini, Kız Kıza ve Salla`nın söz ve müziği kendisine ait olduğu için daha şarkıyı yaparken klibini de kafasında tasarlayarak bunları hayata geçirdi. Bu nedenle Dandini klibini bize sunduğunda ve ne düşündüğümüzü sorduğunda çok beğendik. Görüşlerine kesinlikle katıldığımızı söyledik. Çünkü bizim amacımız bir şekilde bu şarkının klibi olsun ve televizyonda dönsün değildi. O şarkının bir hikayesi vardı ve bu hikayeyi insanlara yansıtabilmek ve insanları etkileyebilmekti amaç. Bu anlamda başarılı olduğumuzu düşünüyoruz. Hala gelen çok güzel eleştiriler ve yazılar var. Bu çok güzel birşey. Ondan sonra devam eden Salla klibimiz de yine Türkiye`de bir ilk oldu. Başka bir konsept işlendi. O da tasarlanmıştı. Çünkü bizim müzik piyasasında gerçekten bir eksiklik söz konusu. Gerçekten herşey tekrarlanmaya başlandı. Biz bu anlamda yenilik yapmaktan hoşlanan insanlarız, bu anlamda da albümümüzde yapacağımız herşey kendini yinelemeyecek yenileyecek.
Didem: Zaten biz yurtdışında yapılan klipleri ve şarkıcıları takip ediyoruz. Bu projeye girmeden önce bunun eksikliğini biz de yaşadık. Müzik piyasası da bütün bu eksikliklerin farkındaydı ve herkes bir şekilde neden olmadığını soruyordu. Fakat birinin başlaması gerekiyordu ve başlayan da biz olduk, çok mutluyuz. Çok çalışıyoruz ve daha iyi olabilmek için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz.
Gülnur: Şöyle birşey var; Biz kendimize proje diyoruz bu bazen yanlış anlaşılıyor. Ama yurtdışında da bu şekilde çok güzel oluşumlar var. Ama Türkiye`deki eksikliğimiz, bir sanatçı için düşünen, sanatçı için yaratan, sanatçının kendisi de dahil kimse yok. Bu anlamda bizim proje olmamız çok güzel. Çünkü bizim için düşünen bir sürü insan var. Klibimiz, kostümümüz, şarkılarımız, fotoğraflarımız için düşünen bir ekibe sahibiz. Hepimiz birlikte oturup konuşuyoruz ve bu bizim için çok büyük bir artı.
Didem`in de dediği gibi çok büyük bir açıklık var. Yurtdışında görüyoruz çok güzel klipler var. Oysa ki, Türkiye`de de çok yaratıcı çok güzel şeyler yapan insanlar da var. Neden böyle birşey olmuyor? Yani neden yurtdışındaki klipleri görüp de taklite sığınılıyor? Bu çok büyük bir açıktı ve bunun hepimiz de farkındaydık. Süleyman Yüksel çok güzel düşüncelerle bizim karşımıza geldi ve biz ilk parçayı dinlediğimizde bile bütün klipler belliydi ve biz o yüzden bu heyecanla sarıldık projemize... Şöyle ki, birçok sanatçı birilerinden bişeyler bekliyor fakat biz bu projede ciddi anlamda yer alıyoruz. Sadece şarkı söylemek adına değil, bizim fikirlerimiz de ciddi anlamda dikkate alınıyor. Kıyafetlerimiz de, kliplerimiz de, şarkı sözlerimiz de olsun herşeyde bizim fikrimiz alınıyor. Aynı zamanda biz de çalışıyoruz, biz de düşünüyoruz. Sadece şarkı söyleyip dans etmiyoruz.
Ülkemizde gruplar çok fazla tutulmuyor. Tutulan gruplar da belli zaten. Eskilerden gelenler var, onun dışında yeni oluşumlar yapılmıyor ve siz bir projeden bahsediyorsunuz. Yeni bir oluşumdan bahsediyorsunuz. Hersey planlanmış hazırlanmış. Mesela biraz önce kliplerinizden bahsediyordunuz; şarkılarınız hazırlanmış, klipleriniz ona uygun olarak hazırlanmış ve sonuç olarak görüntü, müziğinizi desteklemiş…İlkay: Aslında bu romantik bir şiire hızlı bir müzik parçası yapmak ne kadar alakasızsa ve ne kadar uyum göstemiyorsa kliplerde de şarkının anlatmak istediği ve onu destekleyen görüntüler çok önemliydi ve biz bunu çok iyi başardığımızı düşünüyoruz. Ayrıca Türkiye bu konularda kapalı bir kutu. Bunu söylemek istiyorum bize hep önyargıyla bakıldı, pozitif eleştiri illa ki vardır fakat genel bir önyargı herzaman oldu bize karşı. “Yok olmayacak, kötü, taklit” gibi... Bizim halkımız bunu aştığı anda biz çok çok daha ilerleyeceğiz ve çok daha iyi yerlere varacağız diye düşünüyorum. Üstelik sadece biz değil. Biz sadece bişeyleri başlattık ve bizden sonra da yeni gruplar çıkacak ve Türkiye bu konularda daha da ön plana çıkacak .
Didem: Bizim paylaşamadığımız ya da birinden bişeyler çalmak gibi bir niyetimiz yok. Amacımız sadece en güzel şekilde müziğimizi ve şovumuzu yapmak. Bizim farklılığımız da iki kız iki erkek olmamız dışında, hem canlı performans yapıyoruz konserlerimizde, aynı zamanda dans ediyoruz ve ayrıca kostümlerimizle farklılık yaratıyoruz. Yurtdışındaki gibi şovlar hazırlamak istiyoruz amacımız bu tabi ne kadar olabilirse...
Gülnur: Şöyle de birşey var. Müzik önce göze sonra kulağa hitap ediyor izlediğimiz zaman. O yüzden görsellik çok önemli. Biz de bunu desteklemek için kostümler ve sahne şovlarımıza özen gösteriyoruz. Kostümler yaratmaya kendi bünyemizde bişeyler oluşturmaya çalışıyoruz.
Bir sarkıya klip çekmek çok tehlikelidir. Bu işi çok iyi yaparsanız şarkıyı dinletirsiniz. Her dinleyenin beyninde şarkıyla ilgili özel bir ifade oluşur. Klip çektiğiniz anda sınırları çiziyorsunuz. Burada şöyle bir tehlike var. Bu şarkının erken tüketilmesine yol açabilir; ki Türkiye`de genel anlamda böyle oluyor. Nadiren istinalar çıkıyor. Yani siz beş sene sonra da dinlediğinizde parçadan aynı tadı alıyorsanız orada farklı birşey ortaya çıkmış oluyor. Sizin çalışmalarınızda sanki bu noktalar farkedilmiş gibi...Gülnur: Keşke herkes böyle düşünebilse de ülkemizin önü daha fazla açılabilse... Aslında açılmıyor da değil. Çok da fazla negatif bakmamak lazım. Biz bu işin içine girmeden de dışardan eksiklikler var diyorduk ve biz bunları kapatmaya çalışıyoruz. Bizim dışımızda da izleyen ve düşünen bir sürü insan var ve görünce de “İşte bu!” diyolar... Aynı zamanda bize hayranlarımız tarafından çok fazla mail geliyor ve hepsi çok başarılısınız biz de grup kurmak istiyoruz diyorlar. Bizi örnek almaları ve heveslenmeleri çok güzel birşey. Siz sahnede sanat icra ediyorsunuz ve sahnede şov yapıyosunuz. Bu bir sanatçı için çok önemli...
Kendinize ne kadar vakit ayırabiliyorsunuz? Mesela en son hangi filme gittiniz?
Onur: Aslında hepimiz yoğun olarak dizilere sarmış durumdayız. Lost, Heroes gibi… Ve şu an Prison Break`e başlıyorum. Ama Lost gerçekten çok farklı ve sıradışı bir yapım ve çok beğeniyorum. Tabi çalışan kadrosu da gerçekten çok iyi...
Kitap okuyabiliyor musunuz?Gülnur: Ben özellikle çok vakit ayırıyorum ve çok seviyorum. Özellikle üniversite döneminde yoğun okumaya başladım. Bence kitap okumak için insanın hep zamanı vardır. Yolda, takside, otobüste, birilerini beklerken...
Didem: Ben en çok yatarken okumayı seviyorum. Gerçek ve yasanmış hikayeleri okumayı daha çok sewiyorum ve tercih ediyorum.
Onur: Ben en son Harry Potter okudum. Sinemaya gelmeden önce okuyup bitirdim ve sinemaya gitmeden nasıl olduğunu hayal ettim ve bu çok eğlenceliydi. Ama sinemada gördüğün hayal ettiğinden çok farklı oluyor...
Türkiye`de bir sürü sanatçı var, bir sürü farklı sanat yapılıyor ve bir ülkede sanatın varoluşu o ülkenin gelişmişliğini, kalitesini yansıtır şüphesiz. Sizce gerçekten Türkiye`de sanat yapılıyor mu? Sanatçılar gerçekten sanatçı mı?
Didem: Ben şunu söylemek istiyorum. İtalyanca Sanat Tasarım bölümünde okuyorum. Aynı zamanda çizim yapıp takip etmeye çalışıyorum. Türkiye`de ciddi anlamda bir boşluk var. Yaratıcı olan ve sanat yapan çok büyük sanatçılar var. Çoğu sanatçıda da malesef yurtdışından özentilik olusuyor. Kendi içinde çok yaratıcı olanlar da var ve yavaş yavaş ortaya çıkmaya baslamış vaziyetteler. Ama yine de tanınmıyorlar. Ben bunun medyadan dolayı olduğunu düşünüyorum. Medyadaki kişiler genelde hangi sanatçının hangi mankenle olduğuyla daha fazla ilgileniyor. Bundan dolayı da yapılan şeyleri görmüyoruz. Basında olan insanlar yanlış. Çünkü neyin sanat olduğuna doğru karar veremiyorlar. Eleştiren insanlara baktığınızda hiç birşey bilmediklerini görüyorsunuz. Bu anlamda sanatçı olmak gerçekten çok zor.
Gülnur: Ben tiyatro bölümünde Yıldız Kenter`le ilk tanıştığım zaman. Bizimle o kadar güzel şeyler paylaştı ki; “Her uyandığınızda dünyaya yeniden geliyormuş gibi gökyüzüne bakın. Bu güneşe bakın ve unutmayın bu güzellikler hiçbir yerde yok ve bu yaşadığınızı bir daha yaşayamayacaksınız” dedi.
Didem: Türkiyede bazı seyler maalesef çok basitleştirildi. Eminim bizim gibi düşünen milyonlarca insan var. Fakat bir sekilde maalesef ön plana çıkamıyor. Birşeyler bir takım insanların elinde olduğu için birçok şeye sınır konuluyor. Gülnur`un da dediği gibi insanların sanata ihtiyacı var. Ancak sanatla insanlarımız daha paylaşımcı olacaklardır eminim...
Onur: Ben de şunu eklemek istiyorum; Konsevatuar okumak çok farklı birşey. Orada olduğunuz zaman ister istemez sanatın her alanıyla iç içe oluyorsunuz. Ben dans öğrencisiydim fakat diğer bölümlerden olan bir sürü arkadaşımla ve onların alanlarıya çok ilgiliydim. Bu farklı alanlarda farklı şeyler öğrenmemi sağladı ve ufkumu açtı. Biz şu anda hayata dair birşeyler düşündüğümüzde bunun çok büyük etkisi oluyor. Sadece bir alanda uzmanlasmış bir sanatçı çok fazla yaratıcı olamıyor. Zamanla bunların hepsinin gelişeceğine inanıyoruz. Biz çok yeni bir albüm yaptık, sanat adına çok büyük adımlar attık çok çalışıyoruz ve bu şekilde devam edeceğiz.
Gülnur: Bana göre sanatın ilerlemesi konusunda ailelerin üstüne çok büyük bir görev düşüyor. Ailelerin çocuklarını sanata ve sosyal aktivitelere yönlendirmeleri gerekiyor. Bu çocukların yaşadığı hayata ve düşüncelerine katkıda bulunması açısından ve bakış açılarının gelişmesinde çok büyük önem taşıyor.
Didem: Bence herşeyden önce insanı disipline ediyor. Türkiye`deki okullarda öğrencileri yönlendirme ve disipline etme yöntemleri çok yanlış. Yurtdışında okullar öğrencileri spora ve sanata yönlendiriyor ve çok farklı açılardan gelişmesine neden oluyor. Ben bunu bir çok yerde de belirtiyorum ve ben bunun düzeleceğine inanmak istiyorum...
ALINTIDIR..!